Herkese merhaba, buraya bir şeyler yazmayalı uzun zaman olmuş. Aslında geçen kış Ursula’nın ölüm yıl dönümünde bir yazı hazırlamıştım. Sitenin hezimetine uğradığım için paylaşamadım. Bundan sonra yazıları ne olur ne olmaz farklı bir yerden yazıp bloğa öyle koyacağım. Eskiye göre de daha sık yazmak istiyorum. Bunu her yazımda söylüyorum sonra aylarca yazmıyorum ama bakalım.
Blogspot’un eski günlerini özlüyorum. Üç günde bir yazı girdiğimiz, hepimizin bir topluluk gibi davrandığı, yeni yazıları merakla okuduğumuz zamanları. Genel olarak eski günleri özlüyorum gerçi, her anlamda geçmişe dönmek istiyorum. Tercihen bir on sene öncesi falan, zaten bloğu da o zamanlar açmıştım. Yine çok okumuyordum ama eski okuma düzenimin şimdiye göre daha iyi olduğu kesin. Keşfedilecek çok fazla kitap vardı, keşfetmeye hevesim vardı. Şu anki okuma alışkanlığım, okuduğum ve sevdiğime karar verdiğim türler 2016 – 2017 arasında şekillendi. Baya keyifli bir yolculuktu, Ursula’nın kitaplarının çoğunu peş peşe okumuştum, Latin Amerika Edebiyatı’nda belli bir seviyeye gelmiştim. Gotik Edebiyatı zaten öncesinde de seviyordum. Yine türe hâkim olmam o senelerde oturmaya başlamıştı. 2016’ya kadar genç yetişkin türünden çok fazla okuma yapıyordum. Öncesinde biraz daha ciddi kitapları rahatça okuduğumu hatırlıyorum. Lisede Odysseia’yı sırf önsözü ortalama bir kitabın yarısı kadar olmasına rağmen okumuştum mesela. Sonra Cassandra Clare, Karen Marie Moning gibi yazarlarla tanıştım. Bir süre o çizgiden devam ettim. İyi ki de etmişim diyorum gerçi, yaşıma uygun kitaplardı ve yaptıkları atıflarla kaliteli diyebileceğim edebi eserlere yönelme fırsatım oldu.
O zamanlar bir okuma düzenim vardı. Günde 100 sayfa, günde iki saat gibi. Çok yoğunsam bile günde en azından bir saat okumaya çalışıyordum ki vize – final zamanları bu bahsettiğim. Şimdi çalışan biri olarak günde bir saatimi yine okumaya ayırabilirim ama ayıramıyorum. Eskiden okuma heyecanım vardı, galiba onu kaybettim. Ayda bir yaptığım kitap alışverişlerim için büyük bir hevesim olurdu. Şimdi de alıyorum, daha çok alıyorum hatta. Ama eskisi gibi paketi açarken mutluluk duymuyorum. Geçen hafta çevrilmesini uzun zamandır beklediğim, 2019’da ekitap olarak okuduğum bir kitabı aldım mesela. Eskiden günlerce o kitaba bakıp mutlu olabilirdim, şimdi öylesine bir his var içimde. Okurken de aynı şekilde, iki günde bir kitap bitirirken şimdi bir haftayı her türlü geçiyor. Muhtemelen çoğumuz böyleyiz, bir türlü geçmeyen bir bıkkınlıkla alışkanlıklarımızı sürdürmeye çalışıyoruz. Bu bıkkınlık küf gibi bir şey, kitapların sayfalarına bulaşıyor sanki. Okumama engel oluyor, birkaç sayfadan sonra sıkılıyorum. Düzeltmek için ne yapmam gerektiği konusunda bir fikrim yok, zamana bırakayım diye diye aylar, seneler geçti. 2019’dan beri okuma tempom giderek düştü. Günde yirmi sayfa okuyunca iyi okudum diyorum, instagram hesabıma gönderi atasım bile gelmiyor. Kısacası okuyamıyorum ve bundan memnun değilim. Bir gün düzelmesini umuyorum, öyle bir şeyler işte.