22 Mart 2016 Salı

İki Kitap & Aşkın Halleri


İstiklal'deki patlamadan sonra hayatımıza hiçbir şey olmamış gibi devam etmemiz ne garip. Millet olarak gerçekten tuhaf davranıyoruz. Bir yerde insanlar ölürken başka bir yerde indirim varmış hadi şuraya da bakalım diye gezenler oluyor. Patlamadan önce dışarıda olanlar koştur koştur evine gitsin demiyorum fakat bu rahatlık nereden geliyor çözemedim. Mağazadaki kalabalık akşama doğru anca dağıldı, ertesi gün de izin verdiler. Sonuç olarak pazar gününden beri evdeyim, seviyorum evde kalmayı. Bence tüm gün evde kalmanın tek kötü yanı geç yatıp geç kalktığım için zamanın çok çabuk geçiyor olması. Bugün anneme keşke ömrümün sonuna kadar evde kalsam, Barış evlense ben de onun çocuklarına baksam dedim. Öylesine bir konuşmaydı ama gerçek olsa güzel olurdu. Kırsalda büyük bir evde yaşasam, tarımla uğraşsam, istediğim kadar kitap okuyup yazsam ve tatillerde yeğenlerim için dünyanın en süper halası olsam falan. Güzel bir hayat olurdu. Hem sonsuza dek eve kapalı kalma gibi bir lanetim yok, bunalırsam bi' süre gezgin olup evime dönebilirim. Zamanı istediğimiz şeylerle doldurabilmek, asıl istediğimiz bu sanırım. 

Dediğim gibi bu aralar boşum, istediğim zaman kitap okumama engel olacak pek bir şey yok. ^^ Elimdeki kalın biyografi kitabını bitirdikten sonra rahat okurum kafam dağılır diye düşünerek Agapi'ye başladım. Agapi'yi zevklerine çok güvendiğim bir tanıdığımın önerisiyle edinmiştim.  İlk okuduğum Sarah Jio kitabıydı, diğerlerine bakacağımı zannetmiyorum günümüz dram türü eskisi kadar ilgimi çekmiyor. Yazarın diğer kitapları daha çok o türe yakın diye biliyorum hatam varsa düzeltin. :3 Agapi ise dramdan çok aşk ağırlıklı, hatta aşk dolu bir konuya sahip. Yılbaşı için çekilen ve birkaç çiftin aşk hikayelerini ele alan amerikan filmlerine benziyor ama daha derin ve dokunaklı. Agapi aşkın bencil olmayan, onu o olduğu için kabullendiğin hali olarak geçiyor. Bakınız kitap aşkın türlerini şöyle tanımlıyor:

EROS: Hem fiziksel hem duygusal aşk. Aşkın bu türü tutkuyla doludur.

LUDUS: Bir oyun gibi oynanan aşk. Aşkın bu türünün en önemli parçası eğlencedir. Çiftler, bir araya gelmekten, karşısındakini etkileyip cezbetmekten hoşlanır. Ancak uzun süreli bağlılık sözü yoktur.
STORGE: Arkadaşlıktan doğan ve desteğe dayanan aşk. Güven dolu ve bağlılık gerektiren bir aşktır.
MANIA: Saplantılı aşktır. Duygusal iniş çıkışlar, kıskançlıklar hâkimdir.
PRAGMA: Kalbin değil aklın kontrol ettiği aşktır. Çiftler seveceği kişiyi mantığıyla seçer, kendisiyle benzer ilgi alanları, ortak değerleri olan birini arar.
AGAPI: Özverili, fedakâr, koşulsuz, bencil olmayan aşktır. Kişi kendini sevdiğine adar, karşılığında hiçbir şey beklemeden verir. Onu 'o' olduğu için sever. 


Ana karakter - adını unuttum - belli bir zamana kadar aşkın bütün hallerini bulup bir kitaba yazmakla yükümlü. 6 tür olduğunu ve 280 sayfalık kısa bir roman olduğunu düşünürsek kitap için rahatlıkla tamamen aşk üzerinden gidilmiş diyebilirim. Agapi bu açıdan yeni bir tatlıyı denemek gibi oldu. Her ne kadar tatlı sevsem de ağır olanları yiyemiyorum yarım kalıyor. Agapi minik ama çikolata dolu bir tatlı gibiydi diyebilirim. Bitirince duvara boş boş bakıp aşık olmam lazım dedim. Bahsedilen öylesine değil gerçek bir aşk çünkü. Çoğu insan yalnız kalmamak için sadece hoşlandığı ya da etkilendiği birine aşık olduğunu düşünüp aşık rolüyle yaşıyor ama bunun farkında bile değil. o_o Kitap bu açıdan kalbinizi aşka açın diyor işte ne bileyim sağlam bir yaklaşım olmuş. Tabi öyle günlerce etkisinde kalıp zombi gibi dolaşmama sebep olacak kadar vurucu değildi ama hatırladıkça güzel bir günün anısını düşünüyormuş gibi hissediyorum. Geri planda kalan mistik bir yanı da var, nesilden nesile geçen yetenekler ağır cadı triplerine girilmeden herhangi bir gen aktarımı gibi gösterilmiş. Yine de yazarın karakterlerini belli bir yüzeysellikte tuttuğunu söylemeden geçemeyeceğim. Belki kitap 280 değil de 380 sayfa olsaydı bu yüzeysellik dağılırdı belki de bu sefer tatlı ağır gelirdi bilemedim şu an. Öneren arkadaşa tekrar teşekkür ediyorum, okumam gereken kitaplardan biriymiş Agapi. 


Can Yayınları'nın Gotik - Romantik serisini keşke set olarak alsaydım diyorum. Şiirsel anlatımı bozmayan kaliteli çevirileri var ve kapak tasarımları çok hoş. ^^ Undine ve Gece Tabloları'ndan sonra Sicilya'da Bir Aşk Hikayesi ile setin üçüncü kitabını almış oldum. Kitap için söyleyeceğim ilk şey şu ki gerçekten tam bir labirent. Kısa olmasına rağmen tüm o tesadüfler, entrikalar, oradan oraya kaçmalar ve benzeri her şey hem çok basit hem de o kadar karmaşık ki okurken neye uğradığımı şaşırdım. Yazar dönemine kıyasla hoş bir hikaye yazmış, eminim dönem okuyucuları fazlasıyla şaşırarak okumuştur ama çoğu tesadüf  günümüz okuyucularının klişe diyeceği şeylerden oluşuyor. Gotik türü içinde değerlendirdiğimde ise gerçekten başarılı bir eser olduğunu söyleyeyim. Genelde gece geç saatte okuduğumdan ara ara ürperdim eheheh hayaletler her yerde. :3  Kitabın kırsal alan mekanları bile şatonun uzantıları gibiydi. Sürekli birilerinin bayılması ise ilginç geldi, eğer kitap gerçekten dönemin davranışlarını yansıtıyorsa kadınlar en ufak şeye baygınlık geçiriyormuş ne garip . =D Erkeklerse genel olarak açılmayan paslı kapılara omuz atmakla meşgul. Sicilya'da Bir Aşk Hikayesi kısa ama türünün sevenlerini tatmin edecek bir kitap. Şimdiki arayışım aynı türde yazılan ama güçlü kadın karakterleri barındıran kitaplar üzerine, sanırım Carmilla öyleydi. 

Agapi ve Sicilya'da Bir Aşk Hikayesi mart ayında okuduğum iki güzel kitap oldu. Bugün Sana Gül Bahçesi Vadetmedim'e başlayacağım, uzun zamandır merak ettiğim bir kitaptı. Bu arada aklıma gelmişken söyleyeyim, dün bir kitap yorumuma adsız biri tarafında komik bir yorum gelmiş. Kitap incelemelerimle hiçbir zaman övünmedim hatta çoğunu çok kötü bulduğumdan kaldırmak istiyorum ama yine de tutuyorum. Sanırım yaşça küçük birisi o yüzden yayınlama gereği duymadım. Ama benzeri bir durum tekrarlansın istemem. O yüzden lütfen internetteyim rahatım diye düşünerek yazmayın, karşınızda insan var. :D Bunu da belirterek yazımı sonlandırıyorum, herkesle iyi günler, dikkat edin kendinize.

5 Mart 2016 Cumartesi

Bir Adet Neler Yapıyorum Yazısı

   Hayalet olarak gezdiğim kış aylarının çoğu gününde bloga yazmak için sayfayı açıp açıp kapattım. Zaten üşengeç bir insanım ama bu seferki tavan yaptı. 2016'nın ne kadar kötü başladığından bahsetmek istemiyorum ama tüm ölümler gerçek anlamda kalbimi yordu. Kitap okuma isteğim yoktu, yazmak da istemedim. 2015'in son çeyreğinden itibaren akrabalarım vefat etmeye başladı, sonra çok sevdiğimiz sanatçıların da gitmesiyle ölüme daha bir aşina oldum. Her yıl bize belli birikimler katar, 2016 bana beklenen ve beklenmeyen ölümlerin nasıl hissettirdiğini öğretti, alıştım mı hayır ama bir yerden başlayacaktık zaten.


   Bu arada sizce de havalar çok sinir bozucu değil mi, güneş var ama değişik bir şekilde hem üşütürken hem de deli gibi terletiyor. Tüm gün dışarıda olacaksam gece üşürüm diye montla çıkıp bütün gün terleyerek geziyorum. -_- Dün yağmur yağarken güneş ısrarla gitmedi, güneş gözlüksüz çıktığıma pişman olarak ve önümü göremeyerek yürüdüm. Mart ayının dengesiz hallerini sevmiyorum, keşke nisana kadar hiç güneş açmasa. ^^

Bloga girmediğim sürede okuma tarzımda bazı değişiklikler oldu. En sevdiğim kitap konuları hala fantastik - gotik ağırlıklı olmakla beraber bu türde okuduklarımın çoğunun popüler kültür kitapları olduğunu ve artık edebi açıdan beni tatmin etmediğini fark ettim. Bununla alakalı "Annemin Kitapları" başlıklı bir yazı yazmak istedim fakat ehehehe neyse giremedim. Evde annemin gençken okudukları ve yeni aldıklarından oluşan baya güzel kitaplar var. Biraz onlara yönelmek istiyorum. Bir hevesle gelecekte kütüphaneme koyarım diye tuttuğum kitapları da Ukitap'ta takasa koydum, istediklerimi değiştirdim. Instagram hesabımda yeni gelenleri paylaşmıştım, özellikle Marquez'in iki kitabını daha bulunca çok mutlu oldum. Okunmayı bekleyen yetmişten fazla kitabım olduğundan çok gerekmedikçe satın almıyorum. Zaten takasla da çok güzel kitaplar bulabiliyorsunuz. Kitap zevkimizin hemen hemen aynı olduğunu düşündüğüm ve blog sayesinde twitterdan tanıştığım biri var, Sarah Jio'nun Agapi'sine bayılmış. Takasla onu da buldum elimdeki kitap biter bitmez başlayacağım. Bütün bunların yanında beni bekleyen bitirme ödevim ve okunması gereken kaynakçalarım var. Hiç başlayasım gelmiyor ama bakalım ne yapacağım. ^.^


  Peki bu aralar ne okuyorum & izliyorum?  2 - 3 haftadır Michael Jackson'la alakalı bulduğum her şeyi okuyup izliyorum. :3 Otobiyografisi olan Moonwalk'u ve menajerinin yazdığı bir kitabı okudum, ikisini de çok beğendim. Kitaplar hakkında bir yorum ya da inceleme yapmak istemiyorum, Michael Jackson'ın hayatına ilgi duyuyorsanız okuyun derim. Şu an da yine MJ'nin hayatını anlatan başka bir kitap olan Michael Jackson, Büyülü ve Çılgınca Bir Yaşam'ı okuyorum. Bu aralar büyük başarılara imza atmış dehaların hayatlarına iyice merak sardım. Nikola Tesla'nın hayatını anlatan kitaplara başlamak istiyorum mesela. 

Neil Gaiman'ın Lucifer'i dizi oldu, pilot bölümünü fazlasıyla beğenmiştim. Devamını da izliyorum ama pek ahım şahım buluğum söylenemez. Özellikle eskinin porno film oyuncusu şimdinin dedektifi olan sarışın kızı sevmedim, gereksiz kasma geldi bana. Lucifer'in cehennemde sıkılıp dünyaya tatile gelmesini anlatan dizi boş zamanınız varsa izlenebileceklerden. 

Oscar'ın sağlam adaylarından The Danish Girl mutlaka izleyin dediklerimden. Eddie Redmayne en ince detaylarına kadar o kadar güzel bir performans sergilemiş ki keşke Oscar'ı o alsaydı dedim. 

Yazmak istediğim birkaç şey daha vardı sanki ama aklımdan çıkmış. :3 O zaman bir yazının daha sonuna geldik diyelim, gidip evi toparlayayım biraz. Şimdiden iyi pazarlar, güzel kitaplar okuduğunuz güzel saatleriniz olsun. ^.^