29 Haziran 2014 Pazar

Film İncelemesi: Aynı Yıldızın Altında



Aynı Yıldızın Altında çıkmasını dört gözle beklediğimiz bir filmdi. Kitabını çok seviyorum ve izlerken şu sahneyi çıkarmışlar şu sahne aynı böyleydi ya da buraya ufak bi' ayrıntı eklemişler dediğim yerler oldu. Öncelikli olarak şunu söyleyebilirim ki filmi kitabın yerini asla tutamaz. Ve yine üzülerek söyleyeceğim ben biraz hayal kırıklığına uğradım. Kitaptaki hissi alamadım, o hissin yarısını bile hissedemedim hatta. Bunda yanımızda oturan iki ergenin de etkisi var tabii. Film boyunca salak saçma gülüşüp telefonla uğraşıp duran cak cak sakız çiğneyen iki gereksiz insan, muhtemelen ortaokullu falanlar. Suç ailelerde aslında o yaştaki çocuğun eline günlük yüz lira para verir son model telefon alırsan böyle şımarır saçma sapan biri olur. 
Neyse bu ergenler film yorumum daha fazla etkilemesin. -_-
Kitaptaki hissi alamadım belki ben bu yüzden çok beğenmedim. Ama birlikte gittiği arkadaşım kitabı okumamıştı ve o da umduğunu bulamadığını söyledi. Neden bulamadık diye düşünüyorum sanırım biraz oyuncularda sıkıntı vardı. Hazel'ın babası mesela çok yapma geldi bana. Yan karakter de olsa oyunculuğunu sevmeyince onun olduğu tüm sahneler batmış oluyor. Shailene Woodley'in oyunculuğu da pek hoşuma gitmedi. Uyumsuz'daki performansı daha iyiydi sanki. Nedense sevemedim filmi.:/ Yanlış anlamayın beğendim ama evde de izleyebilirmişim sinemaya gitmeme gerek yokmuş. Hatta o iki salağı düşünecek olursam evde daha rahat izleyebilirmişim diyorum. -_-

Kitabı okuyanlar beklentiyi düşük tutup gitmeli, okumayanlar için diyecek bir sözüm yok ama ben olsam sinemada izlemek için çok kasmazdım. Çok etkilendiğim tek bir sahnesi vardı onun dışında biraz "sahte" buldum filmi. 

Kitap Yorumu: Kuralsız - Veronica Roth



Uyumsuz'un ikinci kitabı olan Kuralsız temposu yüksek ve akıcı bir kitaptı. Seriyi bilmeyenler için kısaca tanıtmam gerekirse dünyamız büyük bir savaşa girmiştir ve bunun sonucunda aynı şeyler tekrar yaşanmasın, herkes yerini bilsin diye insanlık beş ayrı gruba bölünmüştür. Bunlar Fedakarlık, Cesurluk, Bilgelik, Dürüstlük ve Dostluk'tur. Her 16 yaşına gelen birey topluluğunu seçmek üzere belli aşamalı testlerden geçer ve kendine uygun gördüğü topluluğun üyesi olur. Bu yeni dünyada kural kandan önce topluluk olduğundan ailenizin olmadığı bir topluluğu seçerseniz herkese veda edip yeni bir hayata başlamanız gerekiyor yani. Bir de topluluk aşamalarını verememiş ve hiçbir toplulukla bağlantısı olmayanlar var onlara topluluksuz deniyor. bu Fedakarlıktakiler topluluksuzlara yiyecek yardımında bulunuyor ancak diğerleri bunun yiyecekleri kendilerine saklamak olduğunu düşünüyor. Enerji kaynakların kısıtlı olması, yerini beğenmeyen topluluk yöneticileri gibi bir sürü etken yeni bir kargaşa ortamına yol açıyor. Peki bu kargaşada Beatrice - yeni adıyla Tris - neleri seçecek ve hem kendisi hem de sevdikleri için doğru olan kararları verebilecek mi?

Kuralsız mı daha iyiydi Uyumsuz mu derseniz direkt Uyumsuz derim. Uyumsuz daha aksiyonluydu Kuralsız'sa biraz daha siyasi olaylar üstüne kurulu bir kitaptı. Ara kitap olduğundan gerek hem verebileceği kadar bilgiyi okuyucuya açıklamış hem de temponun düşmemesi için çatışma sahnelerine yer vermiş. Tris'le Dört'ün arası da bu kargaşada pek iyi olmuyor haliyle. Onların kavgaları beklediğim bir şeydi, her seride mutlaka çiftlerin kavga edip durduğu bir kitap oluyor. Ama yer yer sıkıldım. Uyumsuz'un filmindeki Tris'le Dört daha canlı daha tutkuluydu. Kitabı okurken ikisi de bana çok soğuk geldi nedense.

Uyumsuz'u geçen sene bir buçuk günde bitirmiştim, Kuralsız'da en az onun kadar akıcı. Cümleler basit basit zaten okumayı zorlaştıran bir durum yok. ama hala aklımda soru işaretleri var seriyi sevdim mi sevmedim mi kararsızım. Konuyu temele oturtamadım hala havada geliyor. Kitabın sonunda yeni ve önemli bir bilgiyle karşılaşıyoruz tabii ne olduğunu söylemeyeyim. Belki Yandaş'ta her şey yerli yerine oturur ve seri hakkındaki görüşüm netleşir.

Kuralsız çoğu  ara kitap gibi, ilk kitaptan daha iyisini beklemeyin ama sıkmıyor da. Yeni bilgiler, ölümler ve karakterlerin yaşadığı değişimleri düşününce iyi kitapmış aslında diyorum. Umarım Yandaş çok daha güzel olur.


28 Haziran 2014 Cumartesi

Son Zamanlarda İzlediklerim

Haftalık izindeyim staj da başlamadığından evde dizi - film takılıyorum bir iki gündür. Şanssızlık ki geçen gece elektirikler kesildi ve uzun bir süre gelmedi. Üstelik o ara son bir saatimi korku filmi fragmanlarına bakarak geçirmiştim. Odada tek başıma karanlıkta kalmak pek hoş olmadı yani. :D Dün öğlen yine gitti ama aydınlık olduğundan kitap okudum gelene kadar. Beğendiklerim de oldu meh bu muymuş dediklerim de. Bu arada film izlemeden önce seçme aşaması tam bir işkence olduğundan her türde ki film önerileriniz kabülümdür, arayacağım vakitte iki film bitirirdim yeminlen.
 Dört film izledim biri psikolojik gerilim - korku tarzıydı biri komedi biri dram diğeri de romantikti. Bakalım neler izlemişim ve hangilerine vakit kaybı demişim.^^


İlk film olan May korku türünde geçiyor ama bana sorarsanız pek korkunç değil. Baş karakterdeki kızımız May diğer insanlardan daha farklı olduğu için sürekli dışlanmıştır ve hiç arkadaş edinememiştir. Tek arkadaşı annesinin ona küçükken doğum gününde hediye ettiği, kutusundan çıkarmaya bile kıyamadığı porselen bebeğidir.  Tek isteği birisi tarafından değer görmek olan May bir gün aşık olunca insanların düşündüğü gibi olmadığını anlayacaktır.
Normalde adında korku geçen her filme tereddütlü yaklaşırım çünkü ya çoook korkunç olur gece uyuyamam ya da boğar, sıkar. May korkunç değildi boğmadı da ama izlemesem olurmuş hani. Aşık olduğu çocuğun mükemmel ötesi gülüşü olmasa kapatabilirdim dermişim. :P Bana biraz Carrie'yi hatırlattı, dışlanması ve farklı olması. Ama Carrie'de kızın bir suçu yoktu. Bu filmdeyse bazı yerlerde May'e sinir oldum. Yapmaması gereken şeyleri yapıp kabul görmeyi beklemesi bana saçma geldi. Ya da herkes aynı değildir sonuçta bir insanın sadece sana körü körüne bağlı olmasını bekleyemezsin. ( arkadaşlık ilişkilerinden bahsediyorum.) Mesela ufak bir spoiler vereyim isteyenler bu cümleyi atlayabilir ama cidden ufak. Bir sahnede May sokakta birisiyle tanışıyor ve adam kıza cidden ilgi gösteriyor evine gidiyorlar. Sonra buzdolabında korkunç bir şey görüyor kim olsa korkup tabanları yağlar yani. May başlıyor ağlamaya hadi tamam her şey birikti diye ağladın ama kim olsa korkardı ve kaçmak isterdi oradan. (Yalnız resmen kıza kinimi kustum bu kadar sinir olduğumu fark etmemiştim. :D ) Tanıdığın kişilerin hepsi ama hepsi sende bir sorun olduğunu düşünüyorsa suçu o insanlara yüklemek saçma olur. May'in bunu anlayacak zekası vardı bence, zihinden engelli gibi gelmedi bana. Sadece tuhaftı, düzeltilebilirdi sanki. Belki de birileri ona yardım edip psikologa falan götürse sonuç böyle olmazdı. Sonuç olarak izlemeseniz de olur ama değişikti, dişi Frankestein'e merhaba diyin, kızımız dikiş konusunda çok başarılı.

Bu filmi izlemeyen bir tek ben kalmış olamam değil mi? Hakkında söyleyecek çok fazla şey bulamıyorum çünkü benim için her açıdan mükemmeldi. Bazı yerleri biraz fazla tesadüf geldi ama sorun etmedim. İzlemeyenler varsa sıradaki filminiz Milyoner olsun.


















The Dictatör izlediklerim arasında en eğlenceli olanı. Wadiya Ülkesi'nin diktatör lideri olan General Aladeen'in Amerika'ya yaptığı yolculuk sırasında kaçırılması ve sakalı kesik bir şekilde kurtulup sokakta kalınca başına gelenleri anlatıyor. Adam sürekli öldürülme tehlikesi altında olduğundan yanında dublorü oluyor ve bu sefer o dublörü direkt başkan olarak medyaya gösteriyorlar tabii başkasının maşası konumunda. Baya komikti zaten Sacha Coren canlandırmış. LYS sonuçları moral bozucu gelenlere, iftar saatine kadar oyalanacak bir şey arayanlara tavsiye ederim. ^^










Okuyucuya not: Devamını oku kısmından sonrası izlemeyenler için spoiler olacak. Melekler Şehri'ni küçükken izlemişliğim var ama aklımda bölük pörçük sahneler kalmıştı. Aşk ve Gurur'dan sonra istediğim gibi bir film bulamamaktan korkuyordum ve öyle de oldu. Bu film beni ciddi manada mahvetti, sinir etti. Konunun temeli ne, aşk. Aşkı uğruna Seth neler yapıyor, nelerden vazgeçiyor izliyoruz. Oralara kadar bir sorun yok her şey istediğim gibi ilerliyor. Çoğu sahnede duygulandım, son anlarına kadar memnundum filmden. Sonra pat diye öyle bir şey oldu ki senaristlere ne desem bilemedim. Ve işin asıl sinir bozan kısmı yaşanan kötü olay değildi onun sonrasında olanlardı. Sen filmi aşkın tüm imkansızlıklara rağmen engel tanımayacağı üstüne ilerletiyorsun sonundaysa yerin dibine batırıyorsun. Benim için bu duygulara yapılan bi' hakaretti, yıllar sonrasını gösterse belki o zaman kabul edilebilir olur ama bu son tam bir fiyasko olmuş. İnsanlar sevgilisinden ayrılınca bile uzun süre etkisinden çıkamıyor hayata küsüyor ama Melekler Şehri'nde bu yok, öyle büyük bir aşk o kadar kolay geri plana itilemez, hiç bir insan itmez.

24 Haziran 2014 Salı

Kitap Yorumu: Gölge Ateşi + Ateş Serisi Hakkında Genel Bilgi












Ateş Serisi'ni üç sene önce facebookta bir sayfa admininin şiddetle önermesiyle keşfettim. Epsilon'dan çıkmıştı ve cidden kapağına ikinci kere dönüp bakmazdım hani o derece sönük duruyordu. Neyse tabii aldım ilk iki kitabını. O zaman İntikam Ateşi daha çıkmamıştı. Karanlık Ateş ve Kan ateşi vardı ve ikisi de çok ucuzdu. Ada'dan almıştım ve korsanını bile o kadar ucuza alamayacağım komik bi' fiyata aldım. İlk kitapta Barrons'a pek alışamadım açıkçası bana aşırı testesteron yüklü geldi sanırım bilmiyorum. :D İkinci kitap Kan Ateşi'nden sonra seriye adapte oldum ve İntikam Ateşi çıksın diye gün saydığım zamanlar gelmiş oldu. Bunları niye yazdım bilmiyorum, sanırım Ateş Serisi bitince yaşadığım şoktan sonra içimdeki sevgiyi dışavurmak istedim. Buraya kadar sıkılmadan okuduysanız artık sevgimi aralara serpiştirerek Seri hakkında merak giderici bir iki bilgi aktarayım.

 Ateş Serisi 5 kitaptan oluşan Karen Marie Moning'in  yazdığı fantastik - romantik türünde bir seri. Kitap adları sırasıyla; Karanlık Ateş, Kan Ateşi, İntikam Ateşi, Rüya Ateşi ve Gölge Ateşi. En baştan belirteyim seri kesinlikle +16 diyeceğim cinsel sahneler içeriyor. Daha küçükseniz okuyabileceğiniz başka alternatifler bulmanızı ve Jericho Barrons'u şirin çocuklardansa adam gibi erkekler arayacağınız döneminize saklamanızı öneririm kızlar. :D Konuya genel bir giriş yapalım; MacKayla Lane Amerika'da ailesiyle beraber mutlu mesut bir hayat süren sarışın şirin bi' kızımız. Ablası Alina İrlanda - Dublin'e üniversite okumaya gidiyor ve pat, Alina'nın ölüm haberi geliyor. Ve bu sıradan bir ölüm değil, cinayet, baya vahşi bi' cinayet hem de. Ablasını kaybeden Mac bunu kimin yaptığını bulmak için Dublin'e gidiyor ve burdan sonra bizim hikayemiz de başlamış oluyor. Telefon etmek için sığındığı kitapçı - antik eşya dükkanı Jericho Barrons'un mağazası çıkıyor. İlk başlarda Jericho'nın bana düşündüğümden daha az çekici gelmiş olmasının sebebi muhtemelen çok soğuk olmasıydı. Evinize dönün Bayan Lane, evli mutlu çocuklu olun Bayan Lane diyip duruyordu Mac'e. Yahu kızın ablası ölmüş sence döner mi be adam. Neyse işte baktı ki böyle olmuyor Mac geri dönmeyecek tamam o zaman Dublin'in gerçek yüzünü gör de ona göre koru kendini Bayan Lane dedi, aralarında bir anlaşma imzalandı (neden olduğu spoiler kanımca) ve ikisinin birlikteliği böyle başlamış oldu. Birliktelik dediysem yanlış anlaşılmasın iş ortaklığı yani. Tüm seri boyunca ikili arasındaki elektriği hissediyoruz ama Barrons kendini bir kadına bağlamayacak kadar sert ve Mac'in amacı da ablasının katilini bulmak, biriyle ilişkiye girmek değil.


Kitabın fantastik yanını genel tanımla periler diyeceğim varlıklar oluşturuyor. Bunlar Seelie ve Unseelie olarak ikiye ayrılmışlar. Seelilelar için iyi, Unseelielar için kötü denebilir ama iki ırk da insanlardan çok farklı bir şekilde yaşıyorlar, insanları pek önemsedikleri söylenemez. Yani aslında her ikisi de insanlık için tehlikeli bu varlıkların. Epsilon kitaplarında Unseelielar Melun olarak geçiyordu Seeelielar'sa Mukaddesler'di sanırım. Seri Artemis'e geçince öyle bi' değişiklik oldu yani. İlk kitabı okuduğumda Mukaddesler çok mükemmel varlıklarmış da Melunlar iğrenç yaratıklarmış gibi gelmişti. İlerledikçe aralarındaki fark kapandı hatta Seelielar'ın gereksiz güzelliği sıktı Unseelielar'ın kötü görkemi daha ilgi çekici gelmeye başladı. Sanırım Mac nasıl hissediyorsa düşüncelerim de ona uydu okurken.


Kitap boyunca kafamı en çok kurcalayan şey kim bu Barrons oldu?  İnsan olup olmadığını bile sorguluyorsunuz ve son kitaba kadar gizemini koruyan bir durum bu. Aynı Şekilde Mac'in ne amaçla bu olaylara dahil olduğu da son kitapla açığa çıkıyor. Barrons'un okuduğum tüm kitaplar arasındaki en mükemmel erkek karakter olduğunu söylememe gerek yok sanırım. Anlatılmaz yaşanır gerçekten okuyun ne hissettiğimi anlayacaksınız. :D O olmasa Ateş Serisi çok daha sönük olurdu bence seriyi bulunduğu konuma getiren kişi kesinlikle o. Bize böyle mükemmel bir varlık sunduğun için teşekkürler Karen. :D

Seri hakkında genel olarak bahsetmek istediklerim bunlardı. Bana kalırsa kimsenin beğenmeme ihtimali yok ama çeviriler biraz can sıkıcı, çok iyi olduklarını söyleyemem. O sizi soğutsa da olaylara adapte olunca göze batmıyor pek. Akıcı, temposu yüksek, binbir çeşit mikemmel erkek dolu bir seri. Üstelik Mac hem çok tatlı hem de gerektiğinde intikam makinesine dönüşebilen, mantıklı kararlar alabilen biri. Ana karakter açışından sıkıntı yok yani.

22 Haziran 2014 Pazar

Okuyorum: Kuralsız


Aslında historical romance türünde bir kitaba başlamıştım ama pek sarmayınca Kuralsız'a geçtim.Uyumsuz'la arasına nerdeyse bir yıl girmiş olsa da filmini yeni izlediğim için sıkıntı olmadı. Çok başındayım daha Dostluk'da takılıyolar öyle bakalım neler olacak. ^^

Dipnot: Gölge Ateşi yorumu en kısa zamanda gelecek, seriyi bilmeyenler için tüm kitapları içeren bir yorum yapmayı planlıyorum unutmadım aklımda hani. :D

12 Haziran 2014 Perşembe

Okuyorum: Gölge Ateşi


Kitabı yarıladım ama hala ne yönde gideceği konusunda bi' fikrim yok. İyi - kötü kavramı kalmadı diyebilirim. Mac'in istediği şeyin olması çok zor gibi ama hadi bakalım biraz daha hızlanıp sonun görmek istiyorum hemen. ^^

9 Haziran 2014 Pazartesi

Uzun Zamandır Beklediğim Film: Maleficent



Uyuyan Güzel Masalı'na kötü perinin gözünden bakın, aslında kötü diye bildiğimiz peri demeliyim. Kitaplarda ve filmlerde en sevdiğim şeylerden biri de kötü karakterlerin arkasındaki gerçeği görmek, Severus Snape'e aşık olma sebebimiz de bu değil miydi zaten? Hikaye güzel oyuncular güzel görsellik şahane, sonuç olarak ortaya harika bir film çıkmış. Oyuncular demişken Elle Fanning'i çok seviyorum, Bir Hayalimiz Vardı (Ginger and Rosa) filmini hala izleyemedim ama ablası gibi yetenekli şirin mi şirin bi' kızımız ve Uyuyan Güzel rolüyle uyumlu olmuş. Angelina Jolie'yi aman aman sevmem hani güzel kadın iyi oynuyor ama gözümde bir Eva Green değil mesela. Yine de bu rol için ondan daha iyisi bulunmazmış diye düşünüyorum. Filmde asıl sevdiğim karakterse Malefiz'in kuzgunu Diaval oldu, çok hoş çocuk maşallah. Kimmiş bu insan evladı diye araştırdım ve Sam Riley adında 80 doğumlu bir İngiliz olduğunu öğrendim. Film de biraz ayak işlerine bakan biri gibi olsa da tavırları falan çok cooldu.


Prensi hiç sevmediğimi de belirteyim. Diaval'ın karizmatik - masum suratına bakarak yazdığımı düşünecek olursak bu çocuğu kim prens yapmış demekten kendimi alamadığımı anlarsınız sanırım. Çok küçüktü, tamam Elle de küçük ama çocuk Justin Bieber tayfasına hitap edecek bir küçüklükteydi, sevemedim. Neyse ki aman aman bir rolü yoktu zaten izlerken ne demek istediğimi anlayacaksınız.

Lana Del Rey'in Once Upon A Dream'iyle bitirdim filmi, Lana'yı çok severim bu şarkısını da ayrı bir seviyorum. Hatta arada taklidini yapmaya kalkıştığım olmuştur, detone olmasam Lana kadar iyi söylüyorum falan. :P Maleficent'ı izlemeden önce intikam teması üzerine kurulu olduğunu biliyordum ama kimden ve neden intikam almak istediğini bilmeden girdim. Kralın Malefiz ile olan geçmişi fantastik bir yapım için sağlam bir düğüm olmuş, burası şöyle saçmaydı denilecek hiçbir yanını bulamıyor insan. Ben masalın bu versiyonunu çok daha fazla sevdim, tabii kimse bilemez gerçeği nasıldı ama Malefiz'in de dediği gibi bu dünyada kötülük var ve aslında kimin kötü olduğunu görmek için bazen anlatılmayan kısmı öğrenmek gerekiyor. Fantastik seven herkesin severek izleyeceği bir film olduğunu düşünüyorum, sinemadan kalkmadan izlenmeli Maleficent. 



8 Haziran 2014 Pazar

Kitap Alışverişim - Bi' Sürü Seri Devamı ^_^



Kitaplarım geldi ve ikisi hariç kalanların hepsi seri devamlarım. :) Aslında çok daha önce geldiler de postunu şimdi yazıyorum. Köpek Düşleri Okuoku'nun 50tl üstüne hediyesiydi okumak istediğim bir kitaptı kampanyaya sevindim. Lanetli Sevgili en çok merak ettiğim kitap biliyor musunuz, Ateş Serisi'nin devamını okuyorum ama yeni seri heyecanıyla diğer kitaba bakınıp duruyorum. Ve Gölge Ateşi yüreğimi dağlayan bir sahneyle başladı okurken ağladım ağlicam oldum. (Ağlamadım ama kassam ağlardım falan. :D ) Neyse yani şu an onu okuyorum, bas gaza Mac bas gaza diyerek devam ediyorum ama kalbime gömdüm bazı şeyleri de. Sanırım en son Uyumsuz'un devam kitaplarını okuyacağım, sıralamayı nasıl yapsam karar veremedim. Gölge'den sonra Lanetli Sevgili'yi de okuyabilirim Kuşatma ve Fırtına'yıda. Karanlıkların Efendisi'ni özledim, Alina'yı özledim. Evet sanırım Kuşatma ve Fırtına'yı okuyacağım. :D

Bi' alışverişimi daha sorunsuz bir şekilde tamamlamış oldum. Hedefim taa ilerki İstanbul Kitap Fuarı'na kadar kitap almamak ama kader kısmet tabii. Siz bu aralar ne aldınız/neler okuyorsunuz? Herkese bol kitaplı geceler. ^^

3 Haziran 2014 Salı

Yeni Kitaplar, Geri Döndüm!

Blogu öyle bir boşlamışım ki yazmayalı bir ay olmuş nerdeyse. Okul ve iş hayatını birarada götüremediğimi dönemi sadece 15 kredi ile kapatınca fark ettim ve en az 22 kredi falan almış olmam gerekiyordu. Son iki bütünlememi de verirsem bu seneki eğitim hayatım bitmiş olacak. Çalışmaya devam etsem mi etmesem mi bilmiyorum, çok yoğun bir avmde kasada oturmak kolay değil hele ki çeşit çeşit insanla uğraşmak zorundaysanız. Neyse bu kararsızlığımı bir kenara bırakıp kitaplara geçeyim. Dün verdiğim siparişle seri devamı kitaplarımı aldım. Gölge Ateşi çıkalı bir ay oldu mu, olduysa hiç şaşırmam. Barrons'u okumayı çok özledim, kitap okumayı özledim. :( Aldıklaırmdan birisi o. Yandaş ve Kuralsız'ı da aldım. Gölge ve Kemik'in devamı Kuşatma ve Fırtına'yı uzun zamandır bekliyordum. Son olarak siparişe farklı bir kitap daha ekleyeyim dedim, bi sürü seçenek arasında gittim geldim ve Lanetli Sevgili'yle alışverişi tamamladım. Almışken Kara Saray'ı da alsaydın diyeceksiniz, arkadaşımda vardı o kitap. Hem bakarsınız beğenmem devam etmek istemem ama çok önceden aklımda olan bir kitaptı Lanetli Sevgili, beğenmesem bile içimde kalmamış olur. Okuyan varsa spoilersız yorumlarınızı alabilirim. :) Bu arada yazmam gereken o kadar çok şey birikti ki, Penny Dreadful, Salem, Game of Thrones gibi gibi bi sürü dizi yorumum kafamda dönüyor. Artık müsaitim ve kendime söz verdim okul döneminde okuyamadığım kitap açığını yazın kapatacağım!

Şimdilik böyle gidiyor diyeyim. Kitaplar gelince alışverişle alakalı daha detaylı bir yazı yazarım. Aklım hala başka kitaplarda, Canavarın Çağrısı'nı alacaktım son anda vazgeçtim, onu okuyan var mı? Bi' de Ötekiler Arasında'ya benzeyen kitaplar arıyorum ve son olarak Kuzey Işıkları Serisi'ni okusam mu okumasam mı bilen birileri fikir verirse sevinirim. :)