31 Ağustos 2016 Çarşamba

Vampirle Görüşme - Anne Rice / Kitap Yorumu

12 yorum:

Anne Rice'ın vampirleri çok farklı. Yazıya nasıl başlasam diye düşündüm, post-modern dönemin vampir akımından mı bahsedip bağlasam dedim. Kafamdakilerin net özeti Anne Rice ve benzersiz vampirleri oldu. Seri 70lerde değil de 2000lerde başlasaydı daha mı farklı olurdu, diğerlerine mi benzerdi bilinmez. Okuduğum fantastik kitaplardan içinde vampir geçenleri bir kefeye, bu kitabı  ise diğerine koyacağım kesin. 

Kitabın yeni basım adı Vampirle Görüşme, benim okuduğumu konuşma diye çevirmişler. Vampirle Görüşme'nin orjinal adına daha uygun olduğunu düşünerek başlığı öyle attım. Vampirle Görüşme 1976 yılında  yayınlanmış, 12 kitaplık "The Vampire Chronicles" serisinin ilk kitabı. Dilimize serinin ilk 9 kitabı çevrilmiş. Martı Yayınları'nın çevirdiği kitaplar haricindekilerin satışı maalesef yok. Anca sahaflardan temin edebiliyoruz. İlk üç kitabı bulmak pek kolay değil yani. Benimkini Ukitap'ta şans eseri buldum. Eski basım diye biraz çekimser yaklaştım ama çevirisi gayet güzeldi. Bazen eski basım kitaplar yenilerinden daha iyi oluyor hatta. ^^

Anne Rice ve vampirlerine geri dönecek olursam, kitabın ortamı çok kasvetli. En neşeli vampir bile kasvetli. Böyle olmalarının sebebi ise ölümsüzlük ve getirdiği yalnızlık. Kitabın ana karakteri hikayesini bir gazeteciye anlatan Louis, onun gözünden Vampirle Konuşma'yı okuyorsunuz. İçinde bulunduğu psikolojik hal melankoli yüklü. Hem kendisinin hem de çevresindeki vampirlerin karakter tahlillerini o kadar derinlemesine yapıyor ki kendimi onu dinleyen gazeteci gibi hissettim. Hatta yer yer direkt Louis oldum. Filmini izlediğim için gözümde hep Brad Pitt ve Tom Cruise canlandı, okuma daha keyifli oldu. =D 

Kitap betimlemelerle dolup taşıyor. Bir yerden sonra betimleme paragraflarını hızlıca göz gezdirerek okudum. Tasvirleri ağır basan kitapları okurken çok zorlanıyorum. Vampirle Görüşme'de bu sorunu çok az yaşadım. Louis hikayesini anlatırken oluşturduğu soru işaretleri bir sonraki sayfaya daha çabuk geçme isteği uyandırıyordu. Okuyucu için hep bir merak konusu var, biri çözülünce ise yenisi başlıyor. Vampirin dünyadaki konumunu anlamlandırma arzusu bir insanın varoluşunu sorgulamasıyla hemen hemen aynı. Belki biraz daha üzücüsü, Louis vampirlerin şeytana ait olduğuna inanıyor. Şeytanla tanışıp tamamen ona ait olsaydım insani duygularımdan tamamen kopabilirdim diyor. Aslında şeytana ait olduğundan emin değil, belki de emin olsa kendini yok ederdi. Tamamen kötü olmak için fazla duyarlı biri çünkü. 

Vampirle Görüşme'de insanların pek bir önemi yok. Kitabı saf vampir hikayesi yapan temel şey bu bence. Vampirler için insanlar besin kaynağı, birkaç saat eğlenip ardından öldürecekleri önemsiz avlar. Vampirlerle insanlar arasında duygusal bir bağ gözlemlemedim. Zaten kitabı vampirlerle alakalı okuduğum çoğu kitaptan ayıran şey buydu. İşin içinde bir tık daha romantizm olsa daha güzel olurmuş demedim desem yalan olur. :D Kitabın tuhaf bir sevgi - aşk anlayışı var aslında. Tuhaf diyorum çünkü karakterlerin hem cinsel eğilimlerini hem de aşka dair yaptıkları tanımlamaları kafamda oturtamadım. Louis'in ağzından yazılan hikaye genellikle onun iç dünyasını yansıttığı için diğer kitaplarda durum değişir mi bilemem. Galiba çoğu karakter biseksüeldi. Serinin diğer kitaplarında bu kafa karışıklığım aydınlanır umarım. :D

Seriyi bana öneren blogger arkadaşım @benherneysemo, okuduğun diğer vampir kitaplarından farklı olacak demişti. Kesinlikle öyle çıktı. İnsan - vampir ilişkilerinin bol bol bulunduğu kitaplar sütlü çikolataysa Vampirle Konuşma için şekersiz Türk kahvesi derim. :D Ele alış tarzının farklılığına alışmam kolay olmadı, alışınca ise asıl vampirler böyle olmalı gerçekten diye düşündüm. Serinin ikinci kitabını yakın zamanda okumayı umuyorum. Üçüncüyü de bulursam devamı Martı'dan çıktığı için daha kolay edinirim. Son kitap hariç bu arada, Kan ve Altın'ın da yayınevi farklı ve satışı yok. Yazımı okuduğunuz için teşekkürler, kitabı okuduysanız görüş belirtmeyi unutmayın. Herkese iyi geceler. ^.^



30 Ağustos 2016 Salı

İhtiyaç - Carrie Jones / Kitap Yorumu

6 yorum:

Tanıtım yazısı:
HERKESİN KORKULARI VARDIR…

On altı yaşındaki Zara White, çok sevdiği üvey babasının ani ölümünün ardından annesi tarafından apar topar babaannesinin yanına gönderilir. Annesi her ne kadar bunu onun iyiliği için yaptığını söylese de burası Zara için pek de güvenli bir yer değildir çünkü burada çocuklar hiçbir iz bırakmadan ortadan kaybolmaktadır. Tuhaf bir adamın gittiği her yerde onu izlediğini düşünen Zara çok geçmeden bu şüphesinde haklı olduğunu anlar. Üstelik bu adam arkasında altın rengi bir toz bırakmaktadır. Bu esrarengiz kasabada neler olup bittiğini anlamak için kolları sıvayan Zara çok geçmeden aslında hiç kimsenin ve hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını anlayacaktır.

Perilerle ilgili kitapları çok seviyorum. Ne kadar klişe barındırırsa barındırsın okuduğum kitapta periler varsa daha bir istekle okuyorum. İhtiyaç Go Kitap'ın çıkardığı yeni kitaplardan biri. Tanıtımları hep fobiler üstünden gittiğinden çok merak edip hemen okumak istedim. Ana karakter Zara White korkularını yenmek için onların bilimsel adlarını ezberliyor ve korktukça kendine bu adları hatırlatıp rahatlıyor.  Fazlasıyla fobisi olan biri olarak bu yöntemin bende işe yaramayacağını rahatlıkla söyleyebilirim. :D Kitap klişeler ve Alacakaranlık Serisi'ne çok benzeyen bir atmosferde başlıyor. Böyle olması beni rahatsız etti hatta başlarındayken kitabı bıraksam mı acaba diye düşündüm. İlerledikçe ve konu kendi rayına oturdukça iyi ki bırakmamışım diyerek devam ettim. ^^ 

İhtiyaç yüksek beklentiyle başlanmaması gereken kitaplardan. Benzeri çok fazla kitap var. Başta belirttiğim gibi perileri seviyorum, bu yüzden klişeleri görmezden gelerek okudum. Bu arada Zara Uluslararası Af Örgütü üyesiydi ve sürekli bununla ilgili mektuplar yazıyordu. Yazarın ana karaktere böyle bir özellik vermiş olmasını takdir ettim. 

Kitap birden fazla fantastik tür içeriyor. Spoiler olmaması açısından diğerlerinden bahsetmek istemiyorum. Mekan olarak Stephen King'in hikayelerinin geçtiği Maine seçilmiş. Soğuk yerlerde geçen kitaplar diğerlerinden bir adım öndedir diyerek kitabın bir artısını daha belirteyim. :3 Zaten Jones Stephen King'e ara ara atıfta bulunmuş. 

Fantastik - romantik türünde popüler olan zilyon tane kitap var. Çoğu da birbirine benziyor, yine de alıp alıp okuyoruz. :D İhtiyaç da bu kitaplardan biri işte. Kafanızı yormayacak bir şeyler okumak isterseniz bakabilirsiniz. Perili kitaplarla daha çok ilgiliyseniz hoşunuza gidecektir. Son olarak devamını okumak istiyorum der, herkese iyi geceler dilerim. ^^

19 Ağustos 2016 Cuma

Okuyorum: Vampire Knight Manga - Matsuri Hino

31 yorum:


Akatu akatu yurete yumeno yumeno hate e Hanarerarenai... :D Herkese merhaba! Bu aralar, çok severek izlediğim Vampire Knight Animesi'nin manga serisini okuyorum. Vampire Knight izlediğim üç beş animeden biri. Adından da anlaşılacağı üzere vampirler üstüne kurulu. Uzun yıllardır savaş halinde olan vampirler ve insanların arasında bir barış köprüsü kurmak isteniyor. Cross Akademisi adlı bir yatılı okulda gündüzleri insanlar, geceleri ise vampirler eğitim görüyor. Tabii insanların gececilerin vampir olduğundan haberi yok. .d Vampir - insan barışı adına böyle bir proje başlatılmış. Vampirler insan öldürmeden onlarla birlikte yaşayabiliyor eheheh demek için de olabilir tabii. Ana karakterler Yuki Cross, Zero Kiryu ve Kaname Kuran. Yuki geçmişini ve ailesini hatırlamayan bir insan, okul müdürünün üvey kızı. Zero'nun ailesi o küçükken safkan bir vampir tarafından katledilmiş, o günden sonra Yuki ve müdür ile birlikte yaşamaya başlamış. Kaname Kuran ise vampirlerin arasında en çok saygıyı gören önemli bir safkan vampir. Yıllar önce Yuki'yi bir vampir saldırısından kurtarıyor. Hatta Yuki'nin ilk anısı bu. *.* 

Vampire Knight mangalarını telefonuma indirdiğim birkaç uygulamadan vakit buldukça okuyordum ama telefondan okumak çok zor oluyor. Seriyi izleyenler bilir, 3. sezon yıllardır çıkmadı. Olayların nasıl ilerleyeceğini çok merak ettiğim ve elektronik cihazlar yerine kitap halinde okumak istediğim için manga serisini almaya karar verdim. Akılçelen Kitaplar'ın ünlü mangaları Türkçe'ye çevirmesi çok güzel değil mi, şu an elimde bütün seri var. <3 Kredi kartıma yaptığım yüklenmeyi düşündükçe <3 işareti koyasım gelmiyor ama neyse. .d 


Serinin ilk 8 cildi animedeki olaylarla paralel gidiyor. Toplamda 19 cilt var. Bugün 9.ya başlayacağım için heyecanlıyım çünkü artık izlemediğim, ne olduğunu bilmediğim şeyleri okuyacağım. ^.^ Anime - manga karşılaştırması yapacak olursam manganın çok daha iyi olduğunu söyleyebilirim. Vampire Knight animesi karanlık ve kasvetliydi, gerçi animeyi bu yüzden sevdim. .d Manganın da karanlık bir yönü olmakla beraber bol bol komik diyaloglar ve Matsuri Hino'nun okuyucular için yazdığı eğlenceli kenar sütunlarını içeriyor. Yazar - çizer Matsuri Hino çok sevimli şeyler çiziyor. Özellikle ek bölüm adı altında yazdığı "Buraya Üstü Başı Kanla Kaplı Vampirler Giremez" bölümleri çok eğlenceli. Ayrıca mangada animeye kıyasla karakterleri daha yakından tanıma fırsatı buluyorsunuz. 

19 ciltlik serinin henüz 9.sunda olduğum için söyleyeceklerim bu kadar. Heyecanlı olayların geliştiği bir yerde bıraktım, olacakları çook merak ediyorum. Bütün seriyi okuduktan sonra detaylı bir inceleme yazısı girerim. Siz Vampire Knight'ı okudunuz mu ya da izlediniz mi? Bir de önereceğiniz güzel animeler varsa seve seve kabul ederim. Yazının başında yazdığım ve Japonca olduğunu umduğum şey Vampire Knight animesinin açılış müziğiydi. =D Vampire Knight Opening diye aratıp mutlaka dinleyin, gerçekten çok güzel. 

15 Ağustos 2016 Pazartesi

Kelepir Kitaplara Baktınız mı?

10 yorum:


İnternetten kitap alışverişi yaptığım zaman mutlaka sitelerin kelepir kitap kısmına bakarım. Hemen hemen çoğu sitede çok ucuza satılan bir kelepir bölümü bulunuyor. Buradan uygun fiyata harika kitaplar bulabiliyorsunuz. Mesela Uzak Saatler - Kate Morton kitabını sadece 4,90'a kelepir olarak almıştım. Kitaplar neye göre kelepir olarak belirleniyor bilmiyorum ama uzun zamandır almak istediğim kitapları 5 - 10 liraya görünce mutlu oluyorum. :D Alışveriş yaparken gözüm kelepir kısmına takılıyor, bir iki tane sepete ekliyorum. Bir kere sadece kelepirlerden oluşan bir kitap alışverişi yapmış, üç kitabı  toplamda 15 liraya almıştım. :3 Şu sıralar en çok İlknokta'nın kelepirleri ilgimi çekiyor. Kitap çeşidi çok geniş, mutlaka bakın derim. Yabancı Yayınları'nın yeni çıkan Kapkaranlık Ormanda kitabını oradan almayı planlıyorum. Alırken başka kitaplar da eklerim, plansız alınan kitaplar insana ayrı bir mutluluk veriyor. :D İlknokta'nın ucuz kitaplarına buradan ulaşabilirsiniz. Bunun dışında Okuoku ve Kitapyurdu'nda da kelepir kitaplar var diye biliyorum.^^


Sizin bildiğiniz başka siteler veya kelepir fiyatına kitap bulduğunuz sahaflar var mı? Varsa lütfen paylaşın. Eskiden sahaflardan da çok fazla kitap alırdım. Ama artık eskisi kadar uygun fiyata kitap bulamıyorum, ikinci el kitaplar internet satışlarıyla aynı fiyata olunca almak istemiyorum. Gerçi Kadıköy - Akmar'a sıfır kitapları uygun fiyata satan yerler vardı. Bayadır gitmedim bir bakmak gerek. :3 Uygun fiyata nereden hangi kitapları aldınız, önerilerinizi bekliyorum. Herkese iyi günler. ^.^

13 Ağustos 2016 Cumartesi

Suicide Squad

2 yorum:


Şimdiye kadar güçlerini dünyayı kurtarmak için kullanan süper kahramanları izledik. Genellikle karşılarında onlara zarar vermek isteyen özel güçlere sahip kötü birileri olurdu. Hem DC'nin hem de Marvel'ın karakterleriyle yapılan böyle bir sürü film var. Bir yerden sonra sıkıcı geliyorlar. En son Civil War'ı sinemada izlemiştim, filmin esaslı sahneleri gelecek diye düşündüğüm yerde film bitti. :D Film sayısı arttıkça izleyici daha farklı şeyler görmek istiyor. Herkesin hayran duyduğu süper kahramanları izlemek istemiyorum artık. Abidik gubidik güçlere sahip oldular diye dünyayı kurtarma derdine düşen insan evlatları biraz yerinde dursun. Okuyucu daha farklı şeyler okumak istiyor, izleyici daha farklı şeyler görmek istiyor. Peki anti - süper kahramanlardan oluşan bir topluluğu alıp onlardan daha tehlikeli biriyle karşı karşıya getirsek nasıl olur? 

Suicide Squad tanıtımları yapıldığından beri beklediğim bir filmdi. Aslında Joker hariç karakterlerin hiçbirine pek aşina değilim. Joker'i de Batman Dark Knight Serisi sayesinde öğrenmiş, sonra çizgi romanını alıp okumuştum. Sinemaya karakter cosplayleriyle gelen fanlar kadar heyecanlı değildim yani. Girdiğim salonda Joker cosplayi yapmış iki kişi vardı, özellikle biri o kadar çok benzetmiş ki yanına gidip fotoğraf çekilebilir miyiz diyesim geldi. :D Filmi bekleyen fazlasıyla insan varmış ki girmek istediğimiz seanstan bir buçuk saat önce gişeye gitmemize rağmen en önler hariç her yer doluydu. Neyse ki üç saat sonraki seansta en arkada birkaç kişilik boş yer vardı. Sanki Harry Potter ya da LoTR'ın yeni filmi çıkmış gibiydi. İlk günün akşam seansı olduğundan olsa gerek diyerek salona girdik. Filmin yorumları genel olarak olumsuzdu o yüzden beklentim düşüktü. Joker'in sadece altı dakika gösterildiğini okumuştum bir yerde, yalan habermiş. Jared Leto Joker rolüne çok yakışmış, Filmde Suicide Squad üyeleri kadar çok sahnesi yoktu ama altı dakikadan fazla olduğundan eminim. 

How to Get Away with A Murderer dizisinden tanıdığım Viola Davis, filmin ana karakterlerinden biri. Kötülerden oluşan bir ekip kurmak istiyor çünkü bir sonraki süper kahraman dünyaya karşı olursa onu yok etmesi gerekecek bir güce ihtiyaç var. Aslında Viola Davis'i daha önce farklı filmlerde de görmüşüm ama nedense hatırlamıyorum. Velhasıl oyunculuğu çok iyiydi. Suicide Squad'ı izlerken çoğu izleyici gibi benim de aklıma "Neden suçlulardan değil de Süper kahramanlardan bir ekip kurmuyorlar?" sorusu geldi tabii. Hapiste çürüyen birinin çok fazla seçme şansı olmadığı, dolayısıyla daha kolay kontrol edilebilecek bir ekip olacakları, girdikleri tehlikede hayatlarını kaybederlerse devletin pek bir şey kaybetmeyeceği gibi nedenlerden dolayı olabilir. Batman ölürse Gotham'ın hali ne olur siz düşünün. 


Anti - süperkahramanlar ve mizah ikilisinin birleşimini seviyorum. Kötülerin sadece iyiler tarafından yenilmek için yaratıldığı senaryolar bu karakterleri makineleştiriyor. Onların geçmişini izlemek, perdeye onların gözünden bakmak benim için farklı bir deneyim oldu. "İyiler her zaman kazanır." cümlesi süper kahraman yapımlarının kanına işlemiş. Bu yüzden okuduğumuz ya da izlediğimiz şeyin sonunu az çok tahmin edebiliyoruz. Suicide Squad klasik çizginin dışına çıkabilen filmlerden biri olmuş bence. 

Filmi heyecanla bekleyen kitle beğenmiş midir bilmiyorum. İnceleme yazılarına bakamadım. Beklentimi düşük tutarak girdiğimden belki de bu kadar çok beğendim. Sinemada mı evde mi izlesem diye düşünüyorsanız mutlaka gidip görün derim. Superman, Batman ve bize hep iyi olarak tanıtılan diğer süper kahramanların gözünden çok fazla şey izledik. Bu sefer kahramanlık sırası diğerlerinde.^^ 

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...