22 Aralık 2012 Cumartesi

Magic is coming: Once Upon a Time



Senenin en iyi çıkışı yapan dizilerinden olan Once Upon a Time genelleyecek olursak kötü kraliçenin lanetinden dolayı masal kahramanlarının kim olduklarından bihaber dünyamıza sıkışıp kalması, ve onları sadece Pamuk Prenses'in kızının kurtarabilecek olmasınını anlatıyor. Ve o nasıl bir kurgudur yaa diyerek izlediğim bir senaryoya sahip. Bilip bilmediğim ne kadar masal yaratığı varsa hepsi dizide mevcut. Bir de o kadar güzel bağlamışlar ki bu masalları, izlerken zerre sıkmıyor. Şu an ikinci sezonda olan dizi yeni karakterler ve yeni olaylarla tam gaz devam ediyor. Ve bana göre dizinin en güzel yanı her karakterin geçmiş yaşantısına gitmesi ve ayrıntılarıyla bize aktarması. Okuduğum ya da izlediğim bir şeyde en azından ana karakterleri her yönleriyle tanımak isterim, Once Upon a Time da bu konuda sağolsun çok başarılı. Kimse geri planda kalmıyor her kahramanın ayrı ayrı hikayesi var.  Zaten dizi iki dünyada geçiyor diyebilirim, birisi geçmişlerini bilmeden yaşadıkları bizim dünyamız, diğeri ise geçmiş yaşantılarının gösterildiği masal dünyası. İşte masal dünyasındaki kesitler de karakterlerin neyken ne olduğunu gösteriyor.

Dizi de favori karakterlerim dediğim bir iki kişi var, biraz da onlardan bahsetmek istiyorum.

Rumpelstiltskin

Dizideki en çok sevdiğim şahsiyet, karizma, "deary" derken bittiğim, yarasını kalbine gömmüş büyücü çocuk.. :D Kendisi dizinin her şeyi bilen adamı gibi bir şey. Kasabadaki herkes kim olduğunu unutmuşken o sanki biliyor da çaktırmıyor. Kraliçe bile yavaştan tırsıyor Rumpıldan. Eskiden fakir bir hayat sürerken " the dark one"a  dönüşmesiyle herkesin korktuğu birisi haline geliveriyor tabii ama bu hayatındaki en önemli varlığını da kaybetmesine yol açıyor. Her ne kadar güzel ve çirkinde ki çirkini canlandırsa da dizinin en karizmatiği kendisi bence. Favori bölümlerim de onun geçmiş yaşantısının anlatıldıklarından oluşuyor, izlerken üzülmüştüm baya. Rumpelstiltskin masalından uzak bir çizgide yaratılmış olsa da iyi ki böyle olmuş. Onunla en kötü anınızda karşılaşabilirsiniz aman yardım istemeyin sonra iyilik borcunun altından kalkması zor oluyor.

The Evil Queen



Masal başka diyebilir ama bana göre dizideki en güzel kadın o. Kendine has bir havası var, tabii kötülerin kötüsü olmasından kaynaklı da olabilir bu. Aslında o kadar da kötü değil ya, sadece o da geçmişinde çok acı çekmiş ve şimdi intikamını alıyor. :D Ah o Snow yok mu zavallı Regina'ya (bu arada kasabadaki adı Regina) öyle bir kazık atmış ki kadın ne yapsa haklı.  Kasabayı lanetleyip başına geçen Regina bir de Emma'nın oğlunu yani Pamuk Prenses'in torununu evlat ediniyor artık bilmeden mi evlat edindi yoksa planlı mı yaptı bilmiyorum. Ama onun şu sıralar tek isteği oğlunun kendisini sevmesi. Sevin şu kadını ya özünde iyi biri o. :(

Henry Mills

Emma'nın ve Regina'nın oğlu, Pamuk Prenses ve Prens'in torunu. Yani dizinin en şanslı veledi bu. İlk bölümde cesaret edip nasıl yaptıysa buldu Emma'yı. Eve girer girmez "meyve suyu var mı?" diyerek sempatimi kazandı şirin şey. :D Her şeyi başlatanda o oldu, gidip Emma'yı bulmasaydı masal kahramanları sonsuza dek orada tıkılı kalacaklardı. Lanetin bozulmasında da büyük rol oynadı ama orası spoiler oluyor anlatmayayım. İkinci sezonda hafiften ergenliğe girdiği hissine kapıldım ama umarım öyle bir şey yoktur.








Son olarak, birinci sezonun sloganı magic is coming idi. Şimdi magic is here oldu işler sarpa sardı, büyücülük zor iş ne diyeyim. :D İki bölümdür izlemiyorum, biriktiriyorum tatilde izleyeceğim. Sizlere de en kısa zamanda başlamanızı tavsiye ediyorum.

Jenerik müziğine de bir bakın derim, çok hoş : http://www.youtube.com/watch?v=k16jb6JZsws




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...