Bloga film yorumu koymayalı baya olmuş, dün izlediğim The Hunt hakkındaki düşüncelerimi yazayım dedim ben de. Filmin konusundan önce belirteyim ki başrolde Mads Mikkelsen oynuyor. *.* Hannibal ile tanıdığım, karizmatik, yakışıklı, çekici, süper oyuncu vb. kavramlarına sahip kişidir kendileri. A Royal Affair'den sonra bu filmini de izlemiş olmaktan çok mutluyum. Evet şimdi konuya geçebilirim gerçi hala içten içe Mads Mikkelsen eheheh diyorum ama neyse.
Filmimiz Danimarka'nın şirin bir kasabasında geçiyor. Lucas (Mads Mikkelsen) kendi halinde bir öğretmen. Eşinden boşanmış, köpeğiyle yaşıyor ve bir oğlu var. Kasabalarındaki okul kapandığından kreşte yardımcı öğretmenlik gibi bir şey yapıyor. Kasabanin erkekleri avlanmayı seven, toplaşıp eğlenen tipik kuzeylilerden oluşuyor ve Lucas da onlardan biri. En iyi arkadaşı Theo'nun küçük kızı Klara Lucas'a karşı masum bir sevgi besliyor ve bir gün ona kreşteyken kalpli bir oyuncak verip duygusunu belli eden bir şeyler yapıyor. Sonra Lucas kalbi bir arkadaşına vermesini isteyince Klara o moralle kreşin sahibine Lucas hakkında bir şeyler saçmalıyor. Ne derseniz, abisi ve arkadaşından duyduğu cinsel organ sertliğiyle alakalı terimler. Kreşin sahibi bunu duyunca Lucas'ın kızı taciz ettiğinden şüpheleniyor ve çağırdığı pedagog da durumu doğrulayınca kasabada işler karışıyor. En iyi arkadaşının kızına ve hatta kreşteki diğer çocuklara karşı sapkın tavırlar sergilemekle suçlanan Lucas'ın kendini aklamak yolunda yaptıklarını izliyoruz biz de. Küçük ve herkesin birbirini tanıdığı bu kasabada hayat Lucas için oldukça zorlaşıyor çünkü kimse onu etrafında istemiyor, alışveriş ettiği yerlerden kovuluyor, işinden oluyor haliyle. En kötüsü ise en iyi arkadaşını kaybediyor olması. Filmin sonunu ilk başta anlayamasam da okuduğum bir yorumdan sonra vay be demiştim. İzleyecek bir şeyler arayanlar için The Hunt kesinlikle tavsiyemdir, gerek oyuncuların kalitesi gerek kasabanın doğal manzarası itibari ile izlenmesi güzel olan bir film.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder